Son 15 yılı aşkın süredir ABD hisse senetleri, küresel finans piyasalarındaki hakimiyetini artırarak olağanüstü bir yükseliş sergiledi. Amerikan borsaları, dünya üzerindeki yatırım yapılabilir piyasa büyüklüğünün üçte ikisini oluşturacak seviyeye ulaştı. Ancak bu devasa büyüklük, yatırım uzmanları arasında risklerin artmasına dair endişeleri de beraberinde getirdi.
ABD borsaları, özellikle yapay zeka ve teknoloji sektöründeki dev şirketlerin öncülüğünde uluslararası rakiplerine fark attı. Bu şirketlerin piyasa değeri, Avrupa’daki tüm hisse senetlerinin toplamına eşdeğer hale geldi. Ancak son dönemde, ABD teknoloji hisselerindeki keskin düşüşler, yatırımcıların portföy çeşitliliği konusunda kaygılanmasına neden oldu.
Londra İşletme Okulu Finans Profesörü Paul Marsh, küresel borsa hareketlerini izleyen yatırımcıların büyük oranda ABD'ye bağımlı hale geldiğini belirterek, bu durumun yapay zeka yatırımlarına aşırı derecede duyarlı hale gelmelerine neden olduğunu ifade etti. 2010’dan bu yana süregelen istikrarlı kazançlar, ABD borsasının olağanüstü genişlemesine katkıda bulundu. Küresel finans krizinde %40 civarında olan ABD’nin piyasa kapitalizasyonundaki payı, 2025 itibarıyla %64’ün üzerine çıktı.
Tarihsel süreç incelendiğinde, 20. yüzyılın başında İngiltere’nin yerini alan ABD, uzun yıllar boyunca dünyanın en büyük borsası olarak liderliğini sürdürdü. 1960’ların sonunda, ABD hisse senetleri küresel piyasanın %70’ini oluşturuyordu. Ancak 1973-74 yıllarında yaşanan küresel ekonomik kriz, ABD borsalarını sert bir şekilde vurdu ve hisse senetleri, 20 yıldan uzun bir süre boyunca önceki zirve seviyelerine ulaşamadı. Kısa bir dönem boyunca Japonya, ABD’yi geride bırakarak dünyanın en büyük borsası unvanını kazandı. Ancak Japon varlık fiyat balonunun patlamasıyla birlikte, Japon borsaları uzun süren bir durgunluk dönemine girdi.
Bugünün piyasalarında da benzer bir balon endişesi söz konusu. ABD’de borsalar, 2008’den bu yana çarpıcı bir istikrar sergilese de, bu durum yatırımcıların dikkatini daha da fazla çekiyor. İngiliz fon yönetimi firması Schroder’in Stratejik Araştırma Başkanı Duncan Lamont, yatırımcıların sürekli olarak ABD borsalarının geleceği konusunda sorular yönelttiğini belirtiyor. Ancak ABD piyasalarına karşı temkinli yaklaşan yatırımcıların, geçmişte çoğu kez kaybettiği gerçeği de göz ardı edilmiyor.
S&P 500 Endeksi, 2010’dan bu yana yıllık ortalama %14’lük bir getiri sağladı ve 2023-24 yıllarında bu oran %20’yi aştı. Teknoloji şirketlerine yönelik yatırımcı ilgisi, borsaları rekor seviyelere taşırken, 2025’in başından itibaren Wall Street’in performansındaki düşüş, Avrupa borsalarının ABD ile arayı kapatma çabalarına sahne oldu.
ABD’nin borsa üstünlüğünün bir diğer sebebi de, uluslararası teknoloji şirketlerinin halka arz için New York’u tercih etmesi. Bu durum, ABD borsalarının küresel krizlere karşı daha dayanıklı olacağı fikrini güçlendirirken, bazı yatırımcılar piyasaların çok az sayıda hisse senedine odaklanmasının risk yarattığını düşünüyor.
Özellikle Apple, Alphabet, Amazon, Meta, Microsoft, Nvidia ve Tesla gibi dev şirketlerden oluşan "Muhteşem Yedili"nin, S&P 500’ün toplam piyasa değerinin üçte birini oluşturması, uzmanlar tarafından dikkatle izleniyor. Endeksin fiyat-kazanç oranının 2000’lerin başındaki zirveye yaklaşması, yeni bir balon oluştuğu endişelerini artırıyor. Apollo’nun Baş Ekonomisti Trosten Slok, Silikon Vadisi devlerinin değerlemelerinin "gülünç derecede yüksek" hale geldiğini ifade ederek, teknoloji sektöründe bir balon oluştuğunu öne sürüyor.